bugün

entry'ler (146)

devlet yöneticilerinin yapmamış olması gerekenler

seçilmeden önce ve seçildikten sonra diye ayrılması gerekir. en çok geren kısmı seçildikten sonra yapmamış olması gerekip yaptıklarıdır.

kahve ağzıyla konuşmak, ekmeğini çaldığın yahut çaldırdığın adamın cebinden sigarasını da almak, şehidi ve şehit yakınlarını küçümsemek...

belki detay gibi görünen bu hatalar saygı eksikliğinden kaynaklanıyor kanımca. hani derler ya; sevmiyorsan saygı duy, diye. bir devlet yöneticisinin yapmaması gereken en temel şeylerin başını saygısızlık çekiyor ve bizde de bolca mevcut.

bu devirde hala kalitesiz sözlükte yazan yazar

kaliteli sözlüğe kalitesiz yazılar yazan yazarlardan daha iyi bir iş yaptığını düşündüğüm yazar.

sonuç olarak herkes pohpohlanma çok okunma derdinde değil. itü de, uludağ da başladıklarında çok az kişinin okuduğu sözlüklerdi ve bu mantığa göre gitse ne yeni üye alabilir ne de okuyucuları artardı.

her şeyi bırakıp köye yerleşmek

imkanı olduğu halde, yapmak istiyorum deyip yapmayanın bir dolu olduğu güzel ülkemin klişelerinden biri. zordur tabi zevklerden, rahatlıktan mahrum kalmak. çoğumuz içine girmesek de bize görünen ışıltılı dünyamızı, düzenimizi bırakmak zor gelir. at binerek, hamaklarda sallanarak, villa tipli bir evde uşaklar eşliğinde yaşanan köy hayatı ne kadar giriyor bu hayal dahiline bilemem. ama ortada bir gerçek var ki refahı bol olan köyler, türkiye'nin geneline oranladığımız zaman üst dilim in aslan payına denk geldiği gibi bizim hayallerimizi alamayacak kadar az. köy adını verdiği lüks yaşamında gözlerini kapayınca değişmiyor bu gerçek, fakiriz efendi denilse de.

yerleşme amacıyla olmasa da dört yıldır kendi kültürümden uzak ücra bir köyde yaşıyorum, şehre döneceğim zaman tepelerde otlayan masum hayvanları, başıboş gezen tavukları, salına salına giden ördekleri, geceleri ışığı kapadığımda kapkaranlık olan odamı, sessizlik istediğimde mutlağına sahip olduğum ortamı özleyeceğimi biliyorum.

zorlukları güzel yönlerini çürütecek kadar çok maalesef. sessizlik diyorsun ama yıllar geçtikçe o sessizlik senin beyninin içinden yükselen çığlıklarla bozuluyor. tabi bunda en büyük etken yol arkadaşın, yoldaşın. işte buna sahip değilsen, o belkide hiç yaşamadan özlemini duyduğun köy hayatı anlamını yitiriyor.

köyünü seven onca insan olmasına rağmen gördüğüm şu ki; kafalardaki çoğu zaman her şeyi bırakıp şehre göç etmek. demek ki kim neye sahip değilse, biraz da onu istiyor tercihlerinde..

ilk sevgilisi hicbir anlam ifade etmeyen insan

hayatımıza giren her insanın bir anlamı vardır elbet. yaşa, yaşanmışlığa bakar biraz da bu durum. ama geriye dönüp baktığımda kendimden soğuduğum günlerde yaşanmış basit bir tecrübeye -anı- değer yükleyecek kadar gereksiz görmüyorum kendimi. o insan benim, belki biraz erken yaşanmış, belki kaderde o yoldan geçmeden bugünlere gelmemek varmış..

gönül ister ki ilk olan son da olsun, ama sonların bile unutulduğu hayatta ilkler de unutulur.

hayat moral bozmaya degmez

aklıma hotel rwanda dan bir repliği düşüren arada bir çoğumuzun kullandığı gamsız cümle:

-böyle bir canavarlığa tanıklık edip de nasıl müdahele etmezler?
-bence insanlar bu görüntüleri gördüklerinde "ah tanrım, ne korkunç" diyecekler ve yemeklerini yemeye devam edecekler.

hayat; "bir daha mı geleceğiz dünyaya" diyelim, gülelim, eğlenelim diye olabilseydi şayet belki mümkündü moral bozmamak.

bahcesaray

merkeze bağlı yolunun 6 ay kapalı olmasıyla tanınan ilçe. van merkeze gidebilmek için u çizmek zorunda kalır güzergah. bitlis'in hizan, tatvan, reşadiye ilçelerinden geçerek van'ın zorlu kuskunkıran geçidinden,edremit ve gevaş'ından sonra ancak ulaşılır merkeze. 5-6 saat sürer ve malesef bu yolun kapalı olması yıllarca coğrafi koşullara bağlanmıştır. ama bu sene* bu çile sona ermiştir.

yazık,ayıp... 12 ay kar altında kalıp ulaşımını aksatmayan ülkeleri yok saymamızı istemeleri bizden. belediye paralarını aşırıp kendi menfaatleri doğrultusunda bonkörce kullanmaktan çekinmeyen ve çoğu zaman kendi memleketinde değil de doğuyu beğenmeyip yurdun başka yerlerinde fink atan, kar makinası olarak kepçe kullanan belediyelerin pek değerli aşiret başkanlarına selam ederim.

ogretmenlerin kimlik bilgilerinin calinmasi

687bin öğretmenin bazı bilgilerinin ilsis sisteminden çalınması rapidshare ile paylaşıma sunulması olayıdır. o kadar ilkel bir yönetime sahibiz ki; olay kasım ayında olmasına rağmen üstü kapatılıyor ve bugünlerde memurlar.net e gelen bir mail sonucu ortaya çıkıyor. ulaşan bilgide öğrenci ve velilerin de özlük bilgilerinin bunu sızdıranların elinde olduğu söyleniyor. ki özlük bilgisi dediğimiz tc kimlik no.sundan çok daha ötesi. personel tarafından satıldığı iddiası da var, inanmamam için de hiçbir sebep yok.

kasım ayında durumdan haberdar olan meb güvenlik duvarı şifrelerini yeniliyor olayı kapatıyor, bu sistemden sorumlu olan eğitim teknolojileri genel müdürlüğü bilişim hizmetleri daire başkanlığı personelleri hakkında herhangi bir soruşturma başlatılmıyor. ve meb sanki olayı yeni öğrenmiş gibi "600 bin öğretmenin bilgileri çalındı" haberi ile ilgili olarak inceleme başlatıyor. "detaylı inceleme yapılacak ve sonucu kamuoyuyla paylaşılacak" diyor lüzumsuz meb yetkilileri. sonra baskılar sonucu açıklama göndererek olayın kasım ayında olduğunu güvenlik şifrelerinin yenilendiğini açıklıyor. yani olay ortaya çıkmasa sorumlu aranmayacak. fakat pişkinlik burada bitmiyor elbet. "hani arkadaştık ufak şeyleri dert etmeyelim" havasında mantık dışı açıklamalar.

mebin açıklamasından zeka pırıltılarına sahip bir cümle:

"kamuoyuna yansıyan haberlerde adı geçen paylaşım sitesindeki bilgiler kişisel bilgiler değildir. bu bilgiler gerek eğitim sendikaları gerekse tüik, sgk gibi kurumlarla resmi yazışmalar çerçevesinde paylaşılan bilgilerdir."

(bkz: resmi yazışmalar çerçevesinde) tüik, sgk ve sendikaları hırsızla bir tutmak. şimdi bu hackerlar sana resmi yazıyla başvursa onlara da verecek miydin o halde?

bir insanın sicil numarası, tc kimlik numarası, adres telefon numarası içeren iletişim bilgileri, okul bilgisi, hizmet puanı kişisel bilgi değilse, acaba ben neden bir öğretmen olarak bu bilgilerin bulunduğu ilsis sayfasına sadece kullanıcı adım ve şifremle girip görebiliyorum? o zaman kaldır şifreyi koçum, sen de yorulma ben de...

bahtiyar vahapzade

neredeyse asırlık bir çınar, dilinin ustası emektar halk şairi. allah'ın rahmeti üzerine olsun.

elveda

diyorum;
sefası bitti ömrümün,
şimdi dağa çıkarım, düze elveda.
düze duman çöker, düze kar yağar,
bahara elveda, yaza elveda...

bahtiyar;
derinde sızlayıp yaran,
kalbini dağlayıp üzer her zaman.
göze hüzün çöker, göze yaş dolar,
sevince elveda, düşe elveda...

şimdi özkökünden süzülen benim,
özge budaklara dizilen benim,
şimdi ne sen sensin, ne de ben benim,
biz ki biz değiliz bize elveda.

galata kulesinden intihar etmek

ümit yaşar oğuzcan'ın büyük oğlu vedat'ın 1973te yaptığı, bir baba için yürek parçalayan, istanbul'un çehresine bunca yakışan galata'yı her gördüğünde nefretle anmasına sebep olmuş eylemdir.

6 haziran 1973
pırıl pırıl bir yaz günüydü
aydınlıktı, güzeldi dünya
bir adam düştü o gün galata kulesi'nden
kendini bir anda bıraktı boşluğa
ömrünün baharında
bütün umutlarıyla birlikte
paramparça oldu
bir adam benim oğlumdu...

gencecikti vedat
ışıl ışıldı gözleri
içi
bütün insanlar için sevgiyle doluydu
çıktı apansız o dönülmez yolculuğa
kendini bir anda bıraktı boşluğa
söndü güneş, karardı yeryüzü bütün
zaman durdu
bir adam düştü galata kulesi'nden
bu adam benim oğlumdu

"açarken ufkunda güller alevden"
çıktı, her günkü gibi gülerek evden
kimseye belli etmedi içindeki yangını
yürüdü, kendinden emin
sonsuzluğa doğru
galata kulesi'nde bekliyordu ecel
bir fincan kahve, bir kadeh konyak
ölüm yolcusunun son arzusu buydu
bir adam düştü galata kulesi'nden
bu adam benim oğlumdu

küçüktü bir zaman
kucağıma alır ninniler söylerdim ona
"uyu oğlum, uyu oğlum, ninni"
bir daha uyanmamak üzere uyudu vedat

6 haziran 1973
galata kulesi'nden bir adam attı kendini
bu nankör insanlara
bu kalleş dünyaya inat
şimdi yine bir ninni söylüyorum ona
"uyan oğlum, uyan oğlum, uyan vedat"...

twilightismyrobe

özlediğim...

ne hızlı değişiyoruz acılarımızla. oysa o ağustos akşamı uğurlarken seni son kez baktığımda ardından, bugün şu halde olabileceğimizi geçiremezdim aklımdan.
can dostum, güven olgusunu benliğime bir ömür yetecek kadar kazıyan dosttan ötem... affet senle şafak sayamayan bu kör yüreği. bil ki kızsam da, yok desem de ben de üşüdüm sen üşürken, benim de zoruma gitti 3-5 nöbetleri. şimdi dönmek zamanı üsküdar hala aynı, yürüyelim seninle istanbulda...

bir elimizde umut
bir elimizde sevda
yürüyelim seninle istanbul'da
musiki kesilsin, tükensin yazı
çaresiz kalınca mızrap ve şiir
ozan bir kenara bıraksın sazı
ressam fırçasına neden mi kızgın
tuvalde çizgiler, renkler kırmızı
kırmızıyı sevdiğini bilince
çekilir mi artık güllerin nazı
--------
hasret, yanlızlığı çoğaltan deniz
ayrılık acıyla süzülür kandan
nefesin fermandır Topkapı Sarayı'nda
dönüşünü bekliyor rıhtımda şehzadeler
öylesine yorgun, mahzun ve candan
--------
istanbul bir yanımda, sen bir yanımda
uykusundan uyanınca fırtına
dalgalar türkümüze aşina olur
yüzümüze bakınca deniz fenerleri
sahibini arayan gemilerin
çığlığıyla vurulur
---------
sana giden yolların kavşağında
bir adam direniyor izini bulmak için
siliyor tanyerine akan alın terini
ufkunda sapsarı umudun rengi
`mavi yitik, beyaz kızgın ve siyah
arıyor sessizce kaybolan günlerini `
--------
biz gitsek de, istanbul'da yine de
yıllar yılı gezinmeli bu sızı
benden bir yaralı şiir kalmalı
senden bir tebessüm, bir de kırmızı.

hatunlarda iliskiye isim koyma meraki

sadece hatunlarda değil karşısındaki kişiden emin olan her iki tarafta da vardır bu istek. teklifle başlamayan ilişkilerde yaşanır genelde ya da arkadaşlıktan aşka dönüşenlerde.

ilişkimize bir isim koyalım a cevap olarak er kişinin, koyalım canım ilişkimizin adı muhittin olsun dediğini de bizzat gördüm. kahrol şakacı.

gerilim müzikleri

türk filmlerinde özellikle tecavüz ve cinayet sahnelerinden önce çalınır. şimdi olmasa da küçükken az sığınmadım annemin kolunun altına bu müzik yüzünden. john carpenter 1978 - halloween (laurie's theme). bazı yabancı gerilim filmlerinin de müziğidir ama bizdeki versiyon biraz eski sadece.

ismail yk ile yasamaya alismak

çocuklarla haşır neşirsen mecbur olduğun durum. bebeler ismaile aşık. her tenefüste ikişer üçer toplanıp ismail yk şarkıları söylenir. yasakladım ismail yk yı, başa çıkamadım olmadı. türkçeyi zor konuşan 4 yaşındaki çocuk kanka aslı nadidenin şiirini su gibi vurgulara dikkat ederek okudu. bir yandan barış manço, erkin koray şarkılarını çocuklara sevdirmeye çalışırken asimile olan beynimden emirle oldun muuu oldun muuu sen hiç aşık olduun mu dökülüveriyor bazen dudaklarımdan. olsun buna da şükür diyorum, daha kötüsüne alışmadım. alah beni cankan şarkılarından korusun..

frontiere s

izlenmesi zaman kaybı olacak ucube, adam gibi kurgusu olmayan, sadece vahşet görüntüleriyle iş yapmayı amaçlamış bir film. film herbiri birbirinden psikopat nazi ailesini konu almış olsa da ne sosyal msj kaygısı ne sanatsal film çabası, zerre nasibini almamış.

--spoiler--
başroldeki kız filmin sonunda aileye kafa tutmuş arkadaşlarının intikamını almış, kimini elektrikli testerede, kiminiyse kemiğine kadar boğazını ısırıp öldürmüştür.
--spoiler--

yeni paralar oyuncak gibi geyigi

hem küçüklüğü hem de şeritindeki çiçek, vazo, iç içe geçmiş neşeli şekiller, sol anahtarı vb. şekiller yüzünden dönen geyiktir.

hele o çocukluk günlerinde koleksiyonunu yaptığım oyuncak paralara benzeyen 5 lirayı kimseye vermeye kıyamam. hala eski paralar dolaşıyor piyasada çok fırsat bulamadım ben bu geyiğe, en erken şubat sonu biter diyip bahisleri kapatıyorum.

pavyondayız ankara

son zamanlarda vizyon değişikliğine giden angara pavyonlarında sakin sakin hoptek oynayan kızların eteklerinin boylarına, verdikleri frikilere göre puanların değişeceği yarışma olacaktır.

gavat camiasına sahip çıkılarak genç manitalarla gelmiş 60lık herifler de seyirci olarak yarışmaya alınmalı diyorum.

hugo ve tolga abi

tolga abi: merhabalar semih
semih::::: meraba tolka abi
tolga abi: evet, bizi nereden arıyorsun semih
semih::::: telefondan!!! *

arkadan vermek istemeyen es

bir yazarın dediğine göre vermezse aldatılacak eş miş. vermezse başkası verirmiş.

#4541466

ters ilişkiye bu kadar meraklı olan o başkası kim acaba? anladın bence.

dogalgaz yerine findik yiyin

kaynağa bakmaya üşenenler için:

"yenilenebilir enerji konusunda kalorisi çok yüksek bir kaynağımız var, o da fındık. kalori hesabı yaparsanız bir gramında 646 kalori var. doğalgazı, kömürü yiyemezsiniz ama bu kaynağımız aynı zamanda bize üstünlük sağlayan bir kaynağımız. yenilenebilir enerji konusunda da eğer bunu yaygın bir şekilde kullanabilirsek, bir kere üşüme derdimiz olmayacak.

ikincisi bunun dışında başka avantajları olduğunu sizler de benim kadar biliyorsunuz. ama en azından mineralleri, vitaminleriyle yepyeni bir enerji kaynağını da gündeme getirmeyi diliyorum. bu da bizim yine yüzde 70 potansiyelimizin olduğu bir kaynak. o bakımdan yiyemediğimiz doğalgazın, kömürün yerine böyle bir kaynağın da farkındalığına dikkat çekmek istiyorum."

sayesinde farkındalığımın tavan yaptığı bakanın bilge açıklaması. ya her şeyi geçtim ikinci paragrafın başındaki aganigi iması ne o öyle yahu.

yepyeni bir enerji kaynağını bize tanıtan fındığın mucidi hilmi güler; doğalgaz, kömür buldu mu bulmadı mı bakmadan ülkemin elektriğini bazı doğu illerine beleş dağıtan, hiçbir cezai yaptırımı uygulamayan, valinin memurun elini kolunu bağlayarak, uygulayan tedaş görevlilerine bakanlıktan baskı yapan bir insan olarak hiç şaşırtmadı beni.

halk radyasyonlu fındığa da razı artık, hükümetcek bi atılım yapıp dağıtın da yiyelim madem.

sevgilinin cekilmez oldugu anlar

anne-baba misyonu üstlenerek "sana güveniyorum ama çevreye güvenmiyorum" dediği,
kendi doğrularını sürekli üzerinizde uygulamaya çalışarak, sizin doğrularınızı hiçe saydığı andır.